20 Ekim 2007 Cumartesi

BİRAZ ACELE EDELİM

ACELE EDELİM

Evet dostlar, lütfen acele edelim. Vaktimiz çok az, lüzumlu işler ise pek çoktur. Bu kadar zamanda bu kadar işleri yapmak için bir saniye bile durmaya hakkımız yok. Karıncaları görüyor musunuz?. Yazın sıcağında, ağızlarındaki kendilerinden büyük taneleri yuvalarına taşımak için nasıl da acele ediyorlar. Halbu ki belki de kış boyu yiyecekleri bir buğday tanesinden ibaret. Ama o kadar hızlı çalışıyor, o kadar çabuk hareket ediyor ki, "karıncaların acelesi var" demekten kendimizi alamıyoruz.
Acele etmeliyiz, çünkü koca dünya, kendi yörüngesinde saatte 1680 km. Hızla yol alıyor. Hem kendi etrafında, hem güneşin etrafında korkunç bir hızla dönmeye devam ediyor. Demek ki dünyanın da acelesi var. Kendisine verilmiş olan bir vazifeyi yerine getirmek için o koca gövdesiyle bu kadar hızlı hareket ediyor ve bir saniye bile mola vermiyor.
Acaba sırtına dünya kadar bir yük yüklenmiş olduğu halde, çok az bir ömür verilen insan oğlu ne kadar acele etmelidir, hiç düşündük mü? Yoksa kendimizi ölümsüz bilip, lüzumlu işleri de lüzumsuz mu görüyoruz? Halbu ki geriye doğru şöyle bir baktığımızda, "zaman ne çabuk geçiyor" diyen bizler değil miyiz?
İlkokula başladığımızda, " daha dün annemizin kollarında yaşarken" şarkısını söylüyorduk. Liseyi bitirip üniversite kapısına gelenler ise, " ilkokula başladığım günleri daha dün gibi hatırlıyorum. Mavi önlük ve beyaz yakalıkla kendimi ne kadar mutlu hissetmiştim" diyoruz. (Daha eskiler siyah önlük giydiklerini hatırlayacalardır.)
Evlenip de çoluk çocuğa karışanlar ise, " daha dün kendimiz çocuktuk, bugün çocuklarımızı seviyoruz" diyerek bulundukları noktaya ne çabuk geldiklerine şaşırmaktadırlar. Çalıştıkları işen emekli olarak torun torba sahibi olanlar ise, " artık bizden geçti" demeye başlarlar. Yaşlandıkarını, artık gençlik günlerinin bir gelmeyeceğini kabul ederek kendilerini kabirden sonrasına hazırlamak isterler.
İsterler ama, daha önce bir hazırlıkları yoksa, bundan sonra hazırlanacak kadar bir vakitleri kalmış mıdır acaba?. İşte o konuda kimsenin bir garantisi yoktur. Nitekim her gün çevremizde çocuk, genç, orta yaşlı, ileri yaşlı demeden her yaşta insanların ölüm haberlerini alıyoruz. Onlar tabutları içinde eller üstünde kabre doğru yol alırken, “şimdi o tabutta ben de olabilirdim” diye düşünüyor muyuz? Veya, “ bir gün mutlaka ben de o yolculuğa çıkacağım ama, acaba o gün ne kadar yakın” diye hiç aklımızdan geçiyor mu?
“Ben daha çocuğum, ben daha gencim, benden yaşlı insanlar var” diyerek ölümü kendilerine yakıştıramayanlar, bir kabir ziyaretinde bulunsalar ve mezar taşlarındaki kitabeleri okusalar, kendilerinden çok daha küçük yaşta vefat etmiş olanların orada yatmakta olduklarını göreceklerdir. Kulaklarını mezar taşlarına yapıştırıp dinleseler, her halde şöyle sesler işiteceklerdir:
“ Daha dün sizin gibi yer yüzünde yaşarken
Sizin gibi yürüyüp, sizin gibi koşarken,
Şimdi ölümlü olduk, kabirleri doldurduk”
Sen hey, bilgisayar başında sabahlayan delikanlı! Acele et, gençlik bir şimşek gibi çakıp geçecek. O güzelim yıllar, bu sel gibi akıp gidecek. “Gençliğini nerede ve nasıl geçirdin” sorusunun cevabın hazırlamaya bak. Yarın bu soru ile karşılaştığına, “ arkadaşlarımla chat yaptım” diye cevap verecek olursan, bu cevap seni kurtarmaz. Öyleyse bu çok değerli vakitlerini dünya ve ahiretin için faydalı olacak işlerde değerlendir.
Sen hey fabrikada çalışan işçi, tezgahı başında mal satan esnaf, masa başında hizmet veren memur! Sabahları işine yetişebilmek için acele ediyor, kahvaltı bile yapmadan evden çıkıyorsun. Geç kalacak olursan bir taksiye atlıyorsun. Peki, ebedî hayatın olan ahiretin için de bir şeyler kazanmak için bu kadar acele ediyor musun? Ezan okunduğunu işitip de, cemaate namaz kılmaya yetişmek için taksi çevirdin mi hiç? Yoksa, “ben de sonra kılarım” diyerek namazı erteleyip , sonra da araya başka işlerin girmesiyle namazları hep kazaya mı bıraktın? Sen namazlarını kaza etme fırsatı bulamadan ya senin başına bir kaza gelirse?
Evet beyler, bayanlar, gençler, yaşlılar! Lütfen acele edelim. Cenab-ı Hak bizim için cennet yaratmış, ebedî saadet sarayları inşa etmiş, cemâlini bize göstermeyi vaad etmiş. Bizi davet ediyor. Bu davete icabet etmek için acele edelim. “Acele işe şeytan karışır” mı diyorsunuz? Hayır hayır, böyle işlere şeytan karışamaz. Şeytan ancak dünya ya ait olan ve tedbir alınmadan yapılan işlere karışabilir. Ama ahirete ait olan hayırlı işlere şeytanın ne haddi var ki karışsın.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “ Hayırlı işlerde acele ediniz, ta ki bir şer gelip o işi bozmasın” buyuruyorlar. Öyleyse, acele edelim, “Ömür sermayemiz çok az, lüzumlu işler ise pek çoktur”.

8 yorum:

aeae dedi ki...

merhaba,tesrifiniz icin tesekkür ederim,memnun kaldim.ben söyle bisey duydum ne derece dogru bilemem,ahir zamanda zaman daha cabuk gececek ve toplu ölümler ölüm cesitleri daha cok olacakmis ki bu böyle.onun icin yazinizda vurguladigniz gibi sonsuzluk mekanimiz icin acele etmeliyiz ki sonsuzluzgumuzu en güzel sekilde hazirlamaliyiz. esenlikler diliyorum.hayirda kaliniz.

aeae dedi ki...

merhaba,tesrifiniz icin tsk.ler memnun oldum. sonsuzlugumuzu hazirlamak icin vakit cok önemli aksatmamliyiz.ahir zamanda vakit daha hizli gecermis diye duydum sanirim bu dogru.elimizi cabuk tutalim.heran sonumuz olabilir .
esenlikler,hayirda kaliniz.

aeae dedi ki...

hay allah acemiyim iste yayinlanmadi diye iki kere yazdim :( birini silin olmassa :)

Vuslat...:) dedi ki...

slm alykm Gönül pınarı kardeş Acele edelim dogru şu nefsimizin enaniyeti kırılsa ecel gelmeden asıl kulluk vazifemizi hakkıyla yerine getirsek nemutlu bize bizler biraz tefekkür ederek etrafımıza baksak rabbimizin yarattıgı herbir zerreye baksakta kendimize gelsek. rabbim bizleri rahmetinden merhametinden affından mahrum bırakmasın Yarab kusurumuzu affet bizleri kendine kul kabulet emanetini kabztmek zamanına kadar bizleri emanetinde emin kıl.amin sevgi ve duaile kalın.

Vuslat...:) dedi ki...

slm alykm gönül pınarı kardeş acele edelim dogru şu nefsimizdeki enaniyeti kırıp asıl rabbimize olan kulluk vazifemizi yerine getirmeklazım ecel karşımıza dikilmeden. Biraz tefekkür etsek yaratılan herbir zerre başıboş olmadıgını hikmete binaen yaratıldıgını görürüz.rabbim bizleri kendi yolundan ayırmasın .Yarab kusurumuzu affet bizleri kendine kul kabulet emanetini kabzetmek zamanına kadar bizleri emanetinde eminkıl.sevgi ve duaile kalın

Gönül Pınarı dedi ki...

Merhaba Gülruh,

Evvela blogunuz hayırlı olsun der, hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyorum.
Acemi olmanız önemli değil, bak işte şimdiden alışmışsınız. Ben de ilk blogumu bir dostuma açtırmıştım.( Onun da burada kulaklarını çınlatıyorum.)
Ahir zamanda zaman daha çabuk geçer inancı bir varsayımdır ama gerçek olmasa da bir mecazi anlamı vardır. Bu zamanda hayat nehri çok hızlı ve deli dolu akıyor. İnsan çok şeyin farkına varamıyor.Onun için bir çok şeyi ıskalıyoruz.
Neyse bu konu ayrı bir yazı konusu olabilir. Belki bundan sonraki yazımı bu konuya ayırırım.
Selam ve dualarımla..

Vuslat,

Sana da çok teşekkür ediyor, imanî hakikatlerden azami derecede istifade etmenizi diliyorum.
Zaman gerçekten çabuk geçiyor ama " müsibet zamanı uzundur" Allah insana dert ve sıkıntı verip de geceler boyu acı çektirmesin. Acı çekenler için bazen bir saat bir yıl kadar uzar.
Rabbim zaman nimetini en güzel şekilde değerlendirip bu nimetin lezzetini de yaşamayı nasip eylesin.
Bilmukabil selam ve dualarımla...

Adsız dedi ki...

S.A.
Zamanin önemi ve degeri hakkindaki aydinlatma icin tekrar Allah sizden razi olsun. Sirf bu Dünya icin yaratilmisiz gibi, tüm zamanimizi buraya harcamamali. Kulluk görevlerimizin bilincine varip yerine getirmekle gec kalmamali.. Biyerde okumustum cok anlamli: Bugünü düsünürüm.Dün öldü.Yarin varmi? gencligime de güvenmem. Ölen hep ihtiyarmi?
Selam ve Dua ile..

Gönül Pınarı dedi ki...

A.s. İlknur, dualarımız müşterek inşallah. Vakit nakittir denilir ama, aslında vakit nakitten daha değerlidir. Çünkü insan vakit harcar, emek verir nakit kazanır ama, dünyanın en zengini de olsa, sermayesinin tamamını verse bir saniyelik bir vakit satın alamaz. Onun için vaktin kıymetini iyi bilmeliyiz. Rabbim, vaktin kıynmetini bilenlerden eylesin.