21 Nisan 2007 Cumartesi

GÜL İLE BÜLBÜL






Gül ve bülbül
Birisi koynunda diken taşıyan nazlı ve nazenin bir mâşuk, diğeri dikenlere aldırmadan gül dalında feryat eden dertli bir âşık. Gül, güzelliğini goncalar içinde saklar, bülbül goncanın açılmasını görebilmek için sabaha kadar diken üstünde dil dökerek bekler. Gül daima naz halinde, bülbül ise, niyaz halindedir.
Gül ve bülbül motifi, folklör ve edebiyatımızda büyük bir yer tutar. Divan edebiyatından halk edebiyatına, şarkılardan tasavvuf mûsikisine kadar bir çok san'at dalında bu ikiliyi baş rolde görmek mümkündür. Atasözlerinde, deyimlerde ve teşbihlerde gül ve bülbül ikilisi sıkça kullanılmıştır. Ahmet Haşim, “Merdiven” şiirinde ömrün hâzan mevsimini gül ile bülbülün hüzünlü aşkı ile özdeşleştirerek şöyle ifade eder:
“Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.”





Bülbülün güle olan aşkı sadece mecazî bir muhabbetin ilânından ibaret değildir. Fâni muhabbetin akibeti fenaya ve zevale çıktığından, bülbülün şakıması hep acı bir feryadın, elim bir hüznün terennümü olarak görülmüştür. Halbuki, iman gözü ile bakılıp, kalp kulağı ile dinlendiği zaman, bu şakımaların bir feryat değil, bir zikir ve tesbihat olduğu anlaşılır. Bediüzzaman Hazretleri, kâinata Cenâb-ı Hak namına ve iman gözüyle baktığı için, bülbülün terennümünü şöyle tercüme eder:

“Meselâ, meşhur bülbül kuşu, gülün aşkıyla mâruf o hayvancığı Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor. Beş gaye için onu istimal ediyor. Birincisi, hayvanatın nebatata olan münasebetini ilân; ikincisi, Rezzak-ı Kerim tarafından gönderilen hediyeleri alkışlamak; üçüncüsü, hayvanatın imdadına gönderilen nebatatı güzelce karşılamak; dördüncüsü, hayvanat nev’înin nebatata derece-i aşka vasıl olan şiddet-i ihtiyacını beyan; beşincisi, Cenâb-ı Hak’kın bargâh-ı merhametine en lâtif bir tesbihi, en lâtif bir şevk içinde, gül gibi en lâtif bir yüzde takdim etmektir.”

Kâinattaki her sınıf mahlûkatın bir bülbülü vardır. Her sınıfın en seçkini,
en mümtazı, kendi taifesi namına en güzel tesbihat ve takdisatı Mâbuduna takdim eder. Hayvanat taifesinin sözcüsü ve serzakiri de, bülbüldür. Güzel sesli ve hazinâne tesbihatı ile hayvanatın şükür ve zikrini Rabb-i Rahîmine takdim ederken, gülün güzel yüzünde Cemil-i Zülcelâl’in Cemalini seyreder. Seyrettikçe aşka gelir. Bu aşk ile kendinden geçer, cezbe halinde şakımaya başlar. Kalp gözü açık olmayanlar da, bu cezbe halindeki zikir ve tesbihâtı, bir feryat ve figan olarak görürler.

Bediüzzaman Hazretleri, bu büyük âlemin ve içindeki bütün mahlûkatın her daim zikir halinde olduğunu, başlarında ise, serzakir olarak Hazret-i Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâm’ın bulunduğunu belirtiyor. Nur-u Muhammedî’yi (asm) tarif ederken, şöyle diyor: “Şu gördüğün büyük âlem, pek güzel ve şa’şaalı bir cennet bahçesi tahayyül edilirse; Nur-u Muhammedî, onun andelibi (bülbülü) olur.” Demek ki, âlemlerin Efendisi olan Habibullah (asm) da, âlem bahçesindeki bir bülbül gibi Rabbini zikrediyor, Mahbubuna muhabbetini arz ederken, bütün mahlûkat namına tesbihatını da takdim ediyor.
Ayrıca, ümmetinin affı için Rabbine hazinâne yalvarıyor, mü’minleri Cehennem ateşinden korumak için, bülbül misal feryâd-ı figân ediyor.
Hazret-i Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâm’ın eşsiz cemâli de, gül ile tasvir edilmektedir. Her mü’min gönül, bu güle âşık bir bülbüldür. Salât ve selâmlarla terennüm ederek, şefaatine nail olmayı diliyoruz.

4 yorum:

Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@

Dinler Arası Diyalog Meselesi

Tek tanrılı dinlerin bir araya gelerek,
tüm insanlığın menfaati doğrultusunda !
savaş, yoksulluk gibi ortak problemlere..
akılcı çözüm yollarının aranmasını,
ve karşılıklı fikir paylaşımının tesis
edilmesini temin eden bir oluşumdur.

Her cemiyete kapıları açık olan, ve belirli
bir zümrenin sahibi olmadığı Abant Platformu
bu misyon ile çalışmalarına başlamıştır.

İslâmiyet, bu güzel birliktelik ile kendisini
bütün Dünya’ya.. dostluk, ve kardeşlik ruhu
çerçevesiyle tanıtacak, ve sevdirecektir.

Ki gaye, asıl olarak İslâmiyet’in temsili değil..
yaşlanan, ve günden güne kirlenen Dünya’mızın
barış ve huzur içersinde yaşanabilir kalmasını
temin etmektir.

Öteden beri din ‘i inançları istismar edilen
Anadolu insanımıza ! bu çalışmalar, din elden
gidiyor tarzı asılsız suçlama ve karalamalar ile
anlatılmaktadır.

Oysa.. perde arkasında, meydanın boş
kalması arzu edilmektedir. Böylelikle, çıkar
sahipleri kendi inanç ve düşünce sistemlerini
bu topluma, ve dahi Dünya toplumlarına
mukavemetsizce empoze edebileceklerdir.

Müslüman kardeşlerimden.. bu projeye
destek çıkmalarını bekliyorum. Zaman,
iletişim çağıdır.. atası bir olan insanlık,
birbirini anlama çabası içerisinde kültürler
arası köprüler inşa etme yarışında olmalıdır.

Aksi halde.. hoşgörünün, anlayışın eksik
kalacağı bir ortamda yaşamak: Doğal
kaynakların günden güne yitirilmesiyle
beraber.. bütün milletleri karşılıklı
hasım haline getirecektir.

Gelin.. bu imkan ve nimetten istifade
ederek ! son din olan İslâmiyet’in, güzel
bir şekilde bilinmesine tanınmasına..
ve Dünya huzurunun, barışının tesisine !
sizler de katkıda bulunun.. .

Meseleyi bu yönde tahlil edemeyen
büyüklerime ve küçüklerime yönelik
bir rica, ve acizane bir davettir.

Saygılarımla,
Kâzım Mızrak

Adsız dedi ki...

Hayırlı Sabahlar

BÜLBÜL
Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihâyet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.
Muhîtin hâli "insâniyet"in timsâlidir sandım;
Dönüp mâziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!
Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sînesinden fışkıran memdûd bir feryâd.
O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vâdiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ sûr-ı Mahşer'di!

- Eşin var âşiyanın var, bahârın var ki beklerdin.
Kıyâmetler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun,
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!
Hazansız bir zemîn isterse, şâyet rûh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanatlandın mı - eb'âda
Hayâtın en muhayyel gâyedir âhrara dünyâda.
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşândır?
Hayır mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım;
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım.
Tesellîden nasîbim yok, hazan ağlar bahârımda;
Bugün bir hânumansız serserîyim öz diyârımda.
Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serapa Garb'a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu,
Salâhaddîn-i Eyyûbî'lerin, Fâtih'lerin yurdu.
Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osman'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın;
Şenâatleri çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın!
Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!
Mehmet Akif ERSOY
Ankara, Tâceddin Dergâhı, 9 Mayıs 1337 (1921

Gönül Pınarı dedi ki...

S.A. Kâzım Kardeşim

Dinlerarası diyalog, yıllardır devam eden bir faaliyetler zinciridir. Özellikle "Abant toplantıları" adı altında her yıl yapılan geniş katılımlı toplantılarla yürütülen güzel ve faydalı bir faaliyettir.

İslâm'da barış ve hoşgörü esastır. Düşmanlık üzerine bir hayat oturtulamaz. İslâm tarihinde bunun çok güzel ve anlamlı örnekleri vardır.

Bu konuyu burada kısaca geçiştirmek istemiyoru. İnşallah ben de kendi sayfamda aynı konuda daha geniş bir yazı yazmak istiyorum.

Orada görüşmek dileği ile, sevgi ve diyalog dileklerimi yolluyorum.

Mehmetabi Kardeşim,
----------------------

Evvela size " kardeşim" diye hitap etmekle bilmem nasıl davranmış oluyorum? Yaş itibariyle benden büyükseniz, gerçekten " abi" demek isterim. Ama "mü'minler kardeştir" ekseninden baktığımızda kardeşim demek de yanlış olmaz sanırım. Hem biz sizinle "Artvinli" olarak da hemşehri sayılırız. Suveyda bize bu kıyağı yaptı sağ olsun!!

Bütün blogların kıdemli yorumcusu olduğunuzu da biliyoruz. Bir çok konuda güzel fikir ve nurlu düşüncelerinizle katkıda bulunuyorsunuz. Allah razı olsun diyorum.

Mehmed Akif'in güzel şiirini bir kez daha hatırlattığınız için teşekkür ediyorum.

Güzel şiirlerde ve şiir gibi yazılarda buluşmak dileği ile, Allah'a emanet olunuz efendim.

Bâd-ı Sabâ dedi ki...

@

Aleyna, ve aleykum selâm sayın Yıldırım.. zaman içersinde diyalog konusunu tahlil edebilme imkanı buldum şu günlerde.

Fikir ve düşüncelerim burada beyan ettiğiniz güzelliklerden yanadır. Toplumumuzda birliği kardeşliği karşıt düşüncelere karşı saygıyı ve hoş görüyü görebilmeyi diliyorum.

Bu yoldaki düşünceye sabır inanç ve Allah 'tan yardım diliyorum.

Saygılarımla,